Hakkımda

Fotoğrafım
istanbul, kadıköy
hayatın keyfi kendi içinde saklı ..

13 Haziran 2011 Pazartesi

davulun sesi ...

dün akşam evde iki arkadaşla seçim sonuçlarını izlerken ki halim aklıma geldikçe gülüyorum ... "hadi be olm 25,9%'da kalınır mı be? yuh ya!" diğer %50'yi görmemezliğe gelmemize rağmen, salağa yatmamıza rağmen ... gözümüze gözümüze halkımız saolsun tercihini soktu ... bizim araba da daha yola çıkamadan yolda kaldı ... benim tahminim bi tek mhp'de tuttu ki o da tutmasa kendimi camdan atardım sanırım ...

aslında üzülmemek lasım ... bunlar hep bir süreç ... belki daha 30 yıl yönetirler ... ülke bize göre elden gider ama politika böyle bişey ... kimler geldi geçti ... yine de eninde sonunda bu ülke bi şekilde yaşamaya devam etti ...

kimi zaman "Atatürk'ün kemikleri sızlıyor" dedik ... kimi zaman daha ileri gittik askeri destekledik tepemize gelip bizi daha da ilerletsin (!) diye uğraştık durduk ... kimi zaman "Yobaz" dedik indirilsin diye uğraştık ... kimi zaman "Bölücü" dedik karşısında durduk ... sonuç: ülke eninde sonunda bi seçim yapıp hayata tutundu bi şekilde ... sırf kendi fikrimize uymuyo diye ileri geri konuşmaktansa, acaba biz de böyle güçlü nasıl oluruz'u hiç düşünmedik ... sonra da habire eleştirdik durduk ... ben de yaptım ama yapıcı olmadıktan sonra sadece çeneye vuruyor arkadaş ...

kısacası artık adam gibi yapıcı bi şekilde kendimizi eleştirme vaktimiz geldi ... aslında her 10 yılda bir geliyor da, biz o ara askere güvenip durduk ... kendimiz çözeceğimize işi politika olmayan askere yükledik bu misyonu ... onlar da bazen egodan bazen zorunluluktan yapacaklarını yaptılar ... yıllar geçtikten sonra da askeri alkışlayanlar en büyük düşmanları oldu ne hikmetse ... işte bizim ulusumuzun en sevdiğim özelliği ... sırt dönmeyi çok iyi biliriz ... hoş asker de geldiğinde tek bildiği "sıkı yönetim" şeklini uyguladığı için bayağı antipatikleşti çoğumuzun gözünde ... ama napsınlar? halk gelin dedi ... gelin de şöyle yapın demedi ki ... onlar da geldi ve ayıptır sölemesi içine etti ve gitti ...

60-80 arası olanlar bugünümüze ışık tutuyo biraz iyi düşünürseniz ... bu halk baskıyı sevmez ... bazen ister evet ama çabuk döner ... şimdikilere de bence bi düşünme payı olmalı ... istersen %100 al bu ülkede ama asla egona yenilme ... yoksa biri çıkar ne ego bırakır ne de başka bişey ... işte RTE çıktı gerisi yalan oldu ... bigün o da gidecek başkası gelecek ... bu günleri iyi değerlendirip düşünmek ve özeleştiri yapmak lasım ...

chpyi düşünürsek ... kesinlikle Kılıçdaroğlu gitmemeli ama partide revizyona ve söylemlere çeki düzen verilmeli ... yıkıcı değil yapıcı eleştiriler yapılmalı ... muhalefet eski Baykal dönemi hizbiyle olmuyo işte ... halk istemiyo bunu ...

mhpyi düşünürsek ... bahçeli kalmalı ama kadro ve alt yapı değişmeli ... gençler daha aktif olmalı ... baskıcı bir yönetim tarzı değil, eleştirel bir sistem kurulmalı ... tek kafadan değil, çok seslilikten yana olunmalı ...

akpyi düşünürsek ... başarılarını tebrik ediyorum ... sistemli ve gece-gündüz çalışmanın sonucunu aldılar ... bunlar 90lardaki belediyecilik anlayışıyla pekişerek buralara gelen bir sistemler bütünüdür ... çalıştılar, sabrettiler ve başardılar ... fikirleri, görüşleri, yaşama bakışları bana zıt olabilir ama çalışkanlıkları ve fırsatları değerlendirmeleri herkese örnek olmalı ...

dün Türkiye seçimini yaptı ... bundan sonrasını merakla izliycem ... bakalım daha ne taşlar yerinden oynayacak ... eğer bilinçliyseniz siz de öyle yaparsınız ...

çünkü davulun sesini uzaktan dinlemeye alışmışsınız ... artık yakınlaşmanın ve davulu çalanı görmenin zamanı geldi ...

herşey bilinçli bireyin elinde ... umarım artık fark edersiniz ...

11 Haziran 2011 Cumartesi

seçtirmeyen seçim ...

bir seçimdir gidiyor ... hayatta hergün bişeyleri seçtiğimiz yetmiyormuş gibi sözde kendimizi yönetecekleri seçecekmişiz ... ne zaman? nerde? nasıl? bu ülkede ne zaman istediğimizi seçmişiz? ben o kısmı kaçırmışım galiba ...

bir tek bu ülkede galiba birileri başa geçmesin diye zorunlu birilerine oy veriliyordur ... benim kafamda kimse olmasa da en azından benim kafamla alakası olmayan, hatta nefret ettiğim mantıkta birileri var ki allahtan gidip oy kullanıyorum .. yoksa onu da yapmıycam .. ama dedim ya mantık ters ... kendi kafamda kimse yok birilerini engelliyces ya sözde gidip içime sinmeden basıyorum birilerine ... hatta öyle düşünceler kaplıyo ki benliğimi içimden "acaba barajı geçemeyecekse x partisine mi versem diyorum ki; normalde para versen vermem" diyorum içimden ... işte Türkiye'deki siyaset anlayışı ...

hele ki ülkenin belli kısmını temsil ediyorum diye ortalarda deli danalar gibi dolaşan bir bilinçsiz adaylar topluluğu var ki kendileri bile amaçlarını bilmiyor ... eşitlik der ırkçılık yapar bir mantık güderek hareket eden bu kitle denizin ortasında 50 yıl önce japonlardan kalmış bir mayın gibi ordan oraya sürüklenir durur ki bi 50 yıl daha sürüklenir mi? bunu da malum ordan geçen her hangi bir amerikan bandıralı gemi her an belirleyebilir ...

kısacası politikacılara da yüklenmeye pek gerek yok aslında ... onlara o kırmızı hatlı telefonlardan ne iletiliyosa onu yapıyorlar ... bi ters durum mu oldu ... hemen 5000 yıllık kasetler zört diye en alakasız zamanda piyasaya çıkıyor ... hadi onu da geç ... ulen insan bünyesi bu .. ister sevişir, ister uçkurunu bağlatır ... "yok arkadaş o yapamaz ... o bizi temsil ediyor ... düzgün dursun" diyorsanız; uçkur bağlatma fiyatlarını hemen burdan sizlere iletiyim ... yok öyle yağma .. ben yaparım temsilcim yapamaz falan bana bunlarla gelmeyin ... eşşek gibi de yapar arkadaş ... o kamerayı oraya koyan zihinleri de arada bir eleştirseniz ne güzel olacak ...

bir de üslup meselesi var tabii ... başımızdakine zaten lafım yok ... adam napsın yetiştiriliş öyle ... o da "ben geliştirmem kendimi ulen ... ananı da al git beğenmiosan" diosa diycek bişey kalıyor mu ey biz onları seçen yüce (!) toplum ... ne de olsa ana avrat gitmeyi pek bir severiz di mi? ;)

yeni gelenler eskileri aratır mı? genelde öyledir ... hatta %90 öyledir de bu sefer sanırım "DENİZE düşen yılana sarılır" durumu var sanki ;) hoş adama da yılan benzetmesi yapmayalım .. çoğu gelenden daha bilinçli o kesin ... en azından devlette yetişmiş ... o çarkın neler sindirdiğini herkesten iyi bilir ... bir hareket getirdiği kesin ... bakalım ateşi çabuk sönenlerden mi olacak? bir endişe var ama o da "DENİZ"den esen rüzgardan olabilir mi acaba? malum "Hizipsiz" bir toplum kendini her an çıplak hissedebilir bazılarına göre ...

yazarlara gelince ... daha doğrusu gazetelere ... kısacası "ulen bu kadar mı şerefsizsiniz" demek istiyorum bazılarına, bazılarına da "hapishanelerde yer kalmamış kardeş ... biraz bekletiyoruz ... yoksa yerin hazır" demekten başka bişey sölersem burda bile bulurlar beni "biplerler" diye düşünmeden edemiyorum ...

ve tahminim ... akp: %42 chp: %30 mhp: %14 BDP: 32 milletvekili

kısacası üzgünüm ama anayasayı kolay (!) çıkartırsınız!

rengimi çok mu belli ettim nedir :)

arkadaş ...

arkadaş kavramı kolay gibi görünse de zor bi kavram ... neden zor? çünkü herkes iyice bilinçsizleştirdi de ondan ... bir bencilliktir, bir çıkarcılıktır, bir Cem Yılmaz değişiyle adam sendeciliktir, bir vurdumduymazlıktır, bir bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncılıktır moduna büründü .. aldı başını gidiyor.

nerde o eski arkadaşlıklar söylemlerini az duymaz olduk artık ... sanki çok yaşlıyız ya ... al bi ukalalık daha ... kazık yiyen bu lafa sarılıyor ... ulen o zaman dikkat et yeme kardeşim ... ok ben de çok yemişimdir de, sonuçta o duruma getiren kendimi yine benim ... adamın hayvanlığını görememişim ... suç bende ... dikkat ediyorum da artık kimse kendisini eleştirir görmüyor ... hep haklıyız her konuda ne hikmetse ... herkes haklıysa arkadaş kim hatalı?!

Dünya globalleştikçe insanlar asosyalleşip içine kapanıyor arkadaş ... biz bünyeyi ilerletelim diyoruz millet içine kapanmaya devam ediyor ... biz çevreyi genişlettikçe, genişleyen çevre içine kapanıyor ne hikmetse ... o nasıl oluyor demeyin ... bi genişliyo bi büzüşüyo ... daha da açıklattırmayın bana ...

arkadaşlık eskisi gibi diil evet doru ... neden? çünkü amerikan ekonomisi üzerine yaşıyoruz arkadaşım ... tüketici toplum sonunda iliğine kadar arkadaşlık kavramını da emer yutar bitirir ... bu kadar basit ... çıkarım varsa arkadaşım yoksa o kim modunda yaşam formları yolda yürürken bile omzunuza çarpıp o mikrobu size de bulaştırabilir ... öyle nezleye benzemez adamı amuda kaldırır alimallah ...

eğer herşey çıkarsa ben de çıkarcıyım arkadaş ... eğlendiğim adamla dolaşırım ... iki çift laf ettiğim ... güldüğüm ... zekasını beğendiğim adamla ... yoksa sağa sola bi dönüp bakın embesil tabir ettiğimiz insan çok ... ne de olsa biz de birilerine embesiliz ... eee bencil toplum olgusu ... her zaman ben haklıyım arkadaş!

arkadaşlık ... zor zanaat kardeşim ... bilinçli olsan bi dert olmasan zaten dert değil de ne onu da bilmemek bi dert ... o yüzden ne diyoruz ... "koy gitsin! koy! koy be! koysana ulen!" biri gelir bniri geçer ... yeni 'arkadaşlıklar' egomuzundur ...

hey arkadaş! uzak durma ya! bişey yok!

10 Haziran 2011 Cuma

değişim ...

güzel günler her zaman bir yerlerde saklıdır ... hatta bazen güzeldir de bulunduğumuz günün biz kendimizden dolayı farkına varamayız ... kendimiz derken takıntılı zihnimiz, sorun yaratmak isteyen yüreğimiz, habire bulanan midemizden bahsediyorum ... hayatın güzel yanını bilsek de bazen görmek istemeyiz ... işte bizi diğer canlılardan ayıran en büyük özellik de budur ... hem düşünmek, hem de aynı anda duygu hormonlarını çalıştırarak kurgulamak ... herkesin bir hayat senaryosu vardır elbet ama herkes senaryoyu istediği gibi kurgulayamayabilir ... hani bazen içimizden gelen cümleleri kelimelere vuramamak gibi ... zaman geçer kafanıza ilk gelen şey "ya ben ne düşünmüştüm ne söyledim olur" ... herkesin de başına gelir bu aşağı yukarı ... bazen dut yemiş bülbül, bazen de susmak gerekirken papağan olmak gibi bişey işte ...

değişim kısmına gelince ... hayatın akışı içersinde hep inişler ve bi o kadar da dik çıkışlar vardır malum ... iniş rahat gözükür ama sonu pek iyi değildir ... çıkış için bazen çaba gerekir ki bezdirir ama sonuç acaip iyi olabilir ... genelde de zaten iyidir ... klasik olacak ama her inişin bir çıkışı var mıdır? o laf biraz güvenine ve hayata bakış açısına göre değişir ama evet çıkış hep aynı kalmaz ... iniş de zaten en fazla yerin en dibine olabilir ötesi de yoktur zaten ... önemli olan bu iniş-çıkış döngüsünde değişime uyum sağlayabilmektir ... çıkarken kendine hakim olmak, inerkenkinden daha önemlidir ... yok hakim olmazsanız bi bakmışsınız bi anda çıkmadan inmişsiniz ... her duruma motive olmak her bünye için kolay değildir ama önemli olan gözlemci olmaktır ... gözleyerek ineni de çıkanı da, kendinizce bir kurgulamayla ayakta kalabilirsiniz ... insanın en büyük yetilerinden biri eğer zihni açıksa çevresini analiz edip hemen uyum sağlayabilmesinden geçer ...

kısacası bana kalırsa kişinin inişi de çıkışı da yine o kişinin değişime olan uyumuyla düz orantılı gelişir ... koyuverip giden kişi yükselse de fark etmez ... inişte zaten koyuvermiştir ... sonu da pek iyi değildir ... güçlü, iradeli, mücadeleci olan kişilerse asla pes etmezler ... inseler de çıkacaklarını kafaya koymuşlardır ve o yolda çalışırlar ... ama onların da bi kötü yanı olur bazen ... acaip hırstan bencilleşebilirler ... etraftakileri yakabilirler ... hatta direk yanlız kalabilirler ... kimi zaman kendileri yüzünden kimi zaman da çekemeyenler yüzünden ... o yüzden denge önemlidir bu insanlar için ...

değişim her zaman olacaktır arkadaş ... önemli olan ne kadar kabullendiğindir ... elindeyse değişimi sağlayabilemektir ... gerisini zaten kurgulayaıp yaşayabilmektir ... hepimizde az çok zeka var ... arada bir kullanmak lasım ;)

7 Haziran 2011 Salı

eksiltme ...

birini hayatından çıkartmak bahanelerle olmamalı arkadaş ... istemiyorsan direk söyleyeceksin ... bahaneler uydurmakla ... saçma sapan suç atmalarla ... yalan dolanla olmaz bu iş ... birini çıkartmak zor gibi görünse de kolaydır ama kolay olduğunu anlamak zordur ...

insan birini hayatından niye çıkartır? eğer sevgiliyse başka birini bulduğundan çıkartabilir ... iyi bir sebep ... aynı anda 2 kişiyi idare etmek pek de kaliteli bi hareket değil ... veya artık sevmiyordur ... bu zaten başlı başına bir sebep ... veyahut seviyordur ama katlanamıyor, dayanamıyor, kendini kötü hissediyordur ... bu da olabilir ... mümkündür ... ama biri karşı tarafı bahane edip hayatından çıkartıyorsa işte orda bi acaiplik var demektir ... kesinlikle saklanan bişeyler vardır ki kokusu her zaman çıkar istesen de saklayamazsın ey yabancı!

peki insan hayatından birini çıkartınca kendini nasıl hisseder? genelde kötü der gibi bir havası olsa da insanın ... tam tersidir ... bi anlık şaşkınlık, bi kötü hissetme durumu, bi baş ağrısı ve mide bulantısı ... ertesi gün bi bakmışsınız ki hafiflemişsiniz ... işte aslında bu kadar düşündüğünüz period işte bu kadar kısa sürer ... yok ama ben takarım diyosanız o başka ... takmak serbest ... ama hayat kısa unutmadan ;)

peki sevgili değil de bi dostunuzu, bi arkadaşınızı çıkartıyosanız hayatınızdan ... hatta aileden birini ... işte o biraz yorucu olabilir ... inanın sevgilide daha çok üzülürüm diye düşünürsünüz de insan bünyesi böyle bişey işte ... sevgili tekrar bulunur ama iyi dostlar, daha da ötesi akrabalar bulunmaz ... akraba zaten bulunmaz ... yok git seviş çocuk yap onu sevicem dersen aileden birilerine o başka ... ama bu zor zamanları da atlanmanın iyi bir yolu vardır ... iç dinleme ... evet oturup kendinizi, hayatınızı, yaşanmışlıkları düşünün ... ama iyi düşünün ... bakın o zaman nası bi etki bırakacak? yine normalseniz toparlarsınız ... yok değilseniz ben sizi ıslah edemem ... bi şekilde edilin ne diyim :)

ama doğrudur ki her eksiltme iyi olmayabilir ... ve genelde de bi söz vardır ki bazen tutar "gelen gideni aratabilir" ... haberiniz olsun!
Powered By Blogger